Bunun cevabını ararken, 100 yıldan daha geriye gitmemiz gerekiyor. 1876 yılında Alexander Graham Bell, telefonu icat etti. Ancak kablosuz iletişim için atılacak adımlar çok daha sonra geldi. 23 Aralık 1900’de, Washington, D.C. yakınlarında Reginald Fessenden adında bir mucit, kablosuz telefon görüşmesini gerçekleştirdi. Radyo dalgaları kullanarak bir radyo kulesinden diğerine insan sesini ileten ilk kişi oldu. Bu tarihi olay, kablosuz iletişimin temellerini atmış oldu.
Fessenden’in gerçekleştirdiği kablosuz iletişim çalışmaları, yalnızca radyo yayıncılığının önünü açmakla kalmadı, aynı zamanda cep telefonları ve ağ teknolojilerinin temelini de atmış oldu. 1947’de mühendis William Rae Young, altıgen şeklide yerleştirilen radyo kulelerinin, bir telefon şebekesini destekleyebileceğini öne sürdü. Young, o dönemde AT&T’nin bir parçası olan Bell Laboratuarları’nda, D.H. Ring adında bir mühendisin liderliğindeki bir ekiple çalışıyordu.
Young’ın önerdiği tasarım, düşük güçlü vericilerin telefon görüşmelerini şebeke boyunca taşımasını sağlıyordu. Bu sistem, bir telefon görüşmesinin yayın yarıçapından başka bir kuleye geçerken, kesintisiz bir şekilde aktarılmasını mümkün kılıyordu. Ancak, teorik olarak sağlam olan bu tasarımın hayata geçirilmesi için gerekli teknoloji henüz mevcut değildi. Bir sonraki büyük adım için 10 yıl daha beklemek gerekecekti.
Hücresel teknoloji daha da gelişmeden önce, AT&T gibi şirketler, bazı müşterilerine telsiz telefonlar kullanma imkânı sundu. Bu cihazlar, bugünün cep telefonlarına göre oldukça ilkel kalıyordu ve telsiz alıcı-vericilere benziyordu. Sistem, aynı anda sadece birkaç görüşmeye – bazen yalnızca üç görüşmeye – izin veriyordu. Bu da, telefon kullanıcılarının görüşme yapmadan önce bir aramanın bitmesini beklemek zorunda kalmalarına sebep oluyordu. Bu durum, özel görüşmelerin neredeyse imkansız hale gelmesine yol açıyordu. Üstelik telefonlar çok pahalıydı ve bazı modelleri yaklaşık 36,3 kilogram ağırlığındaydı – yani cebinizde taşımanız mümkün olmayan cihazlardı!
1960’larda Bell Labs mühendisleri Richard H. Frenkiel ve Joel S. Engel, William Rae Young’ın önerdiği hücresel ağ tasarımını hayata geçirebilecek teknolojiyi geliştirdiler. Ancak, AT&T’nin hücresel bir ağ kurmak için Federal İletişim Komisyonu’ndan (FCC) izin almak için çaba harcadığı sırada, 1973’te bir rakip cesur bir adım attı.
Bu rakip, o dönemde AT&T’nin karşısındaki en büyük rakiplerinden biri olan Motorola’da çalışan Martin Cooper’dı. Cooper, ilk pratik cep telefonunu geliştiren ekibi yönetti. Adı Motorola DynaTAC olan bu telefon, küçük bir cihaz değildi; 9 inç (22,9 santimetre) uzunluğunda ve 2,5 pound (1,1 kilogram) ağırlığındaydı. Cooper, aynı zamanda Bell Labs’taki rakibi Joel Engel ile ilk hücresel telefon görüşmesinin yapıldığı anı çok özel kılmak için bir arama yapmayı tercih etti. Evet, ilk cep telefonu görüşmesi, bir anlamda rakipleri arasında gerçekleşen bir şaka gibi başladı!
Ancak, cep telefonlarının ticari olarak kullanılabilir hale gelmesi için daha uzun bir zaman ve çaba gerekecekti. Hücresel ağların kurulması ve üretim maliyetlerinin düşürülmesi birkaç yıl sürecekti. Ama bir asırdan fazla süren araştırma ve geliştirme çalışmaları ve büyük yatırımlar, sonunda meyvelerini verdi.
TeknobooX.com Olarak Türkiye ve Dünya’da gelişen teknoloji haberlerini hızlı ve kolay bir şekilde sizlere ulaştırmayı amaç edinmiştir. Sizlerde gelişen teknoloji haberlerinden haberdar olmak istiyorsanız, sitemizi takip edebilirsiniz.